6 Mart 2011 Pazar

İnsanlarımızın Sevişen Hayvanları Ayırma Merakı

  Sokak ortasında aşka gelip sevişen, kedi, köpek at gibi hayvanlar öncelikle görülmemiş edası takınılmasına neden olurlar. Fakat çıkan sesler dayanılmaz noktaya gelindiğinde, insanımız 'hoşt, kışt, pişt" ve hatta onun kendisini anlamasını bekleyerek söylediği "alooo!" tepkisiyle ilk hareketini yapar.
  Sevişme halinin devam etmesi durumunda hayvanlar sopa benzeri bir cisim kullanılarak ayrılır. 

  Ayrılmamakta ısrar edenler için, aynı sopa ya da benzeri araçla “birleşen yerlere” vurulur ki işlevselliği kaybolup bir daha sokakta sevişemesin hayvan. Görevi yerine getiren insanımız işini bitirdikten sonra yanında birisi varsa "gördün mü utanmazları nasılda sevişiyorlardı, iyi yaptım iyi" şeklinde açıklamasını da yapar ve bir hayvan olarak yaşamaya devam eder.
 
  Tüm bunlar düzenli seks hayatı olmayan insanların kıskanması sonucu yaptığı eylemlerde olabilir.
  Bu olay çocuklarda, mahallenin ortasında çılgınlarca sevişen köpek çiftine top fırlatarak ayırma olarak gözlemlenir. 

  Bazen de tam caddenin ortasında kenetlenmiştir bu köpekler. Araba yolun ortasında durur, önünde köpekler işlerine bakarken bir süre şoför bunu izler. Olay uzayınca inip, "gaaayyçç! amına goduklarımını" diye kovalayarak olayı noktalar.

Benim anlamadığım tip vardır bir de. Çocukluğumda tanık olurdum ara ara bu olaya:

Yolun kenarında, bir ağacın dibinde neredeyse fark edilmeyecek şekilde sakince yapışmış köpekler olurdu. Fark etmemizi sağlayan ise o ahlak bekçisi amca olurdu hep. Nereden görürse görür ve gider köpeklerin yanına kadar, son adımlarını sertçe yere vurur, "uuşşşttt" gibi sesler çıkarır, köpekleri korkutup kaçırır. Sonra yoluna cool bir şekilde devam eder... Neden? Ne gereği vardı da uğraştın o kadar? Sorularıyla meşgul zihinleri gerisinde bırakarak yol alır.

Yahudi ve Çingenelerin Ortak Yanları


  Tarihin başlangıcından beri çeşitli sebeplerle bir türlü vatan ve düzen sahibi olamamış iki kavmin ortak yanlarının incelemesidir.

  Arap ve iber yarımadaları, Yugoslavya, Almanya ve daha birçok ülkeden bir türlü rahat durmamaları sebebi ile sürekli kovulmuşlardır.

  Yaşadıkları yerde her türlü fitne, fesat, casusluk, kanun dışı işi üstlenip karışıklık çıkartmışlardır,
dini sadece para ve güce ulaşma amaçlı kullanmış, başarı için her yolu mübah saymışlardır,
biraz güçlenmeleri halinde hemen birlik olup etraflarındakilere zarar vermişlerdir,
ikisi kavmin mensupları da aşırı derece korkaktırlar. Anca sayıca fazla olduklarında icraata geçebilirler. 

  Zayıf canlıya karşı zaafları vardır. Zayıf düşmüş bebek, köpek ne olursa olsun yok etmek için ellerinden geleni yaparlar,zayıf görünmeyi çok severler. Konuştuğunuz zaman içiniz acır. Dilenir veya dilendirirler. Ama içlerinde fırtınalar kopar,daha birçok ortak özellikleri sayılabilecek bu iki kavmin en büyük ortak özellikleri ise nankör olmalarıdır. Kesinlikle ettiğiniz her iyiliğin karşılığında kesinlikle bir gün bir şekilde bir kötülük görürsünüz. 

  Bu iki kavmin insanlara ibret olsun diye birbirileri arasında benzer, diğer insanlardan çok farklı karakterlere sahip olarak yaratılıp, dünyanın çeşitli bölgelerine dağıtıldıkları çıplak gözle görülebilen bir gerçektir.

Çingenelerle ilgili izlediğim bir haber:  

   Adanalıların "Cono Aşireti" olarak tanıdığı, çingelere karşı yapılan bir polis baskını sırasında;

"Bizzz ırsızız, uyuşturucuylan işimiz olmaz" 



diyerek nasıl da masum olduklarını dile getiren tarih boyu ezilmiş topluluk.




Desemde çingene arkadaşlarım yok diyemem, ne kadar yaş ortalamaları küçük olsada, ne kadar bana yalan söyleyip beni dolandırsalarda iyi arkadaşlıklar kurduğumuzu düşünüyoruz.






"Zayıf canlıya karşı zaafları vardır. Zayıf düşmüş bebek, köpek ne olursa olsun yok etmek için ellerinden geleni yaparlar" dediğimi hatırlıyorum sanki? Masum bir çocuğun kafasına nokta atışı yapabilmek. Yorum yapamıyorum.

Parasız Birine Para Verme Yerine Dilenmeyi Öğretme

  Doğru olandır bu saatten sonra üstadım, doğru olandır.

  İnsanoğlunun türlü türlü çeşidi vardır. Bunlar kendi aralarında değişik kategorilere ayrılırlar.
Türlü kategoriye ayrılan insanoğlunun en nefret edilesi cinsi, her daim sizden para isteyen, bir halta yaramayan insan türüdür. Bu tip insanlar ile karşılaştığınızda konuşmaya başladıkları giriş cümlesi şudur: ''Abi biraz para versene.''

  Böyle bir halta yaramayan insanları bir stadyuma doldurup da topluca yakamayacağımıza göre, bunlara iş imkânı sağlamak gerekir. Ama bu tip insanlar: ''ne iş olsa yaparım'' lafını da pek sevmezler. Yemek seçer gibi iş seçerler. Bunlara iş beğendirmek de zordur üstadım.

  Bunlara en uygun iş, dilenmeyi öğretmektir. Başka da bir iş yapamazlar.

  En azından sizi gördüklerinde sürekli para isteyeceklerine, ters yaptığınızda üstünüze bıçakla yürüyeceğine, giderler işin adabını öğrenirler bir cami avlusuna da değişik atraksiyonlar yapabilirler.

  Göt vermeyi öğretmekten iyidir. 


 Benden uzak Allaha yakın olsunlar.

Türkiye deki Öğretmenlerin Yatarak Para Kazanması

  Şimdi yattığı için kimi suçluyoruz yeğenler ? Önce bu konuda anlaşalım. Yatıyor diye suçladıklarınız en aşağı 30, en fazlası bilinemeyen rakamlarla göt kadar dersliklerde eğitim için çabalayan ilkokul öğretmenleri mi? 
  
  Yoksa hiç Türkçe bilmeyen, anadili Kürtçe olan öğrencilerle doğunun en ücra köşelerinde yatan, anaokulu öğretmenleri mi ?
  
  Laann laaannn yoksa çoğu lise mezunu, en iyi ihtimalle de 2 yıllık ön lisans diplomalı ama buna rağmen matematik, fizik gibi bölümlerin 60 yaşındaki branş öğretmenlerine mi bu isyan?


  ''Elindeki notu tahtaya baka baka geçirenler'' de mi suç ? değil işte ! Bunu anlamak için azıcık beyin gerekli. Evet hiçbir şey bilmeyen milyonlarca öğretmen var. Ama onları zamanında öğretmen yapan kim ? Dönemin öğretmensizlikten, eğitimsizlikten geçtiği zamanlarda atanan, şimdilerde de kendi çocuklarının üniversitelerde okuması için emekli olmayan öğretmenler onlar. 

  Onlar bu sistemin kurbanları veya kaymağını yiyen kesimi. Sizin için hangisi uygunsa. Ama hayır suç onların değil! Suç siyaset yaptığını sananların amk! Sen hala bunu anlamayarak sistemden çekmiş zavallılarda suç bulur, sistemin ağalarını suçlamazsan aynı sikin doğrultusunda devam eder bu çark.

  Sen, öğretmen olmak için çıldıran milyonlarca insanın atanınca yatacağına nasıl inanırsın ?
  

  Sadece öğretmenlikten değil hayattan yorulmuş insanların sırf para için, geçimini sürdürmek için; isteyerek, heyecanla öğretmenlik yapmasını nasıl istersin ?
  Bunu hangi akla hizmet beklersin ?

  Bilgisayarı olmayan okula bilgisayar öğretmeni olarak atanan adamın fizik öğretmeni olmasını ve tahtaya geçip fizik anlatmasını, fazladan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olan okula ek olarak atanan ilahiyat mezunu adamın az çalışmasını (yatarak) ya da hiçbir şey bilmemesini nasıl normal karşılamazsın ? 
Bu dediğim elbette her branş için gerekli.

  O zaman şimdi sus ve sistemin ekmeğine yağ sürme. Hele bu pisliği yaparken öğretmenliği, bu işe hayatını vermiş (yatan ya da yatmayan) insanları sakın karıştırma !
  Orada çıkar sana küfür ederim.

  Laa bu ülkenin her şeyine laf eder, yerden yere vurarak eleştirebilirsin. Ama değişen siyasi arenanın her zaman pisliğini çekmiş öğretmenlerine asla. Onlar yatsada yatmasada!

  Aldıkları maaşa gelirsek eğer sana şunu derim ben; belediyede çalışan herhangi bir temizlik görevlisinin (ama sen ona çöpçü diyorsun) şu an aldığı net maaş 900TL !
  

  Git bulunduğun şehrin belediyesine sor, söylerler. Haa bu parayı onlara çok gördüğümden mi diyorum ? Kesinlikle hayır! İki tarafında aldığı az maaştan bahsediyorum.

  Neyse çok uzattım ama şunu da demeden geçemeyeceğim. Eğer işini iyi yapamayan biri varsa ben başındakilere bakarım. O kadar arkadaş !


  Bu her zaman, her yerde, her iş için geçerlidir..


  Kim yatarak para kazanıyor şimdi tekrar iyi düşünün.

                                                                         Haydiiiiiii.

5 Mart 2011 Cumartesi

En yakın arkadaşa aşık olmak

"...arkadaş olduktan sonra yavaş yavaş sana ilişkilerimi, sevdiğim, hoşlandığım kızları anlatırken bir gün o kızları senin kıskanacağın hiç aklıma gelir miydi acaba? Hayatımda bana en çok acı veren, en mutlu eden kızları, her şeyimi seninle paylaşırken seni çok mu dost gördüm de daha önce sana hiç böyle bakmadım acaba? Nefret ettiğimiz biri sayesinde bu duruma geleceğimizi hiç düşünür müydün? Ben hiç düşünmedim, sana o gözle hiç bakmadım ki... 

  Birbirimizin değerini anlamak için kaybetme tehlikesini yaşamamız gerekiyormuş sanırım... O günleri kimse hiçbir zaman ne aklımdan ne kalbimden silemeyecek, ben hiçbir kız için haftalarca uykusuz kalmadım; üzüldüm, ağladım, çok kavga ettim ama o süre içinde ruh gibi dolanmadım. Yine o süre içinde ne yediğim yemeğin tadını aldım, ne içtiğim suyun; sanki büyük bir gerçek bir ok gibi kalbime batırılıyordu, içimden biri "Sen onsuz bir hiçsin!" diye haykırıyordu. Nereye gitsem bu ses hep benimleydi ve engellenemez bir şekilde belli etmeye baslamıştım da zamanla, elimde değildi.

Utana sıkıla bir aşk yaşamak o kadar kötü bir şeydi ki, üstelik karşılığını alamama korkusu da varken. Diğer taraftan bir sürü ilişki içinde sıkışıp kalmışken, her taraftan birileri üstüne gelirken! Sadece seni düşünmem, kimseyi umursamamam zaten her şeyi açıklamıyor muydu ki? Seni seviyordum bu engellenemezdi. Engellemeyi çok denedim ama yapamadım, iyi ki de yapamamışım; ben dost most olamazdım seninle o saatten sonra, kalbim farklı çarpıyordu çünkü. Senin gelmeni bekliyordum hep, senden 1 saniye bile ayrılmak istemiyordum, kimse ilgilendirmiyordu beni. Bundan büyük bir aşk olabilir miydi ki? Aşk değil ki tapma gibi bir şey olsa gerek. Sensiz nefes alamadığıma göre beni sen yarattın; yaradanım sensen sensizliği nasıl göze alabilirim ki?" dedirten, gerçek aşkı bulmanızı sağlayabilecek durumdur.


Zira unutmayın zaman herşeyin ilacı olduğu gibi bunun da ilacı zamandır. İleride onu gördüğünüzde içiniz az çok cız eder.

 İçinizden düşünmeden edemezsiniz "neden bir başkası da,ben değil, neden?" yalnızca bu sorunun cevabını ararsınız o karşınızdayken.

O hayattır, candır, sizdir. O her şeydir.

Çocukların erişemeyeceği bir yerde muhafaza edilmeli,evvela yaşadım, BİLİYORUM!

Kahvehane kültüründe yancılığın önemi

Mühim olduğu kadar yerelliği su götürmez toplumsal olgu.

 Yancılık tavır açısından 2'ye ayrılır. Birincisi, oyun kuran dörtlüye çöreklenip yediğini içtiğini bedavaya getiren hatta ortama girerken karşıdan nereye "kundaklanabilirimi" düşünen tam manasıyla beleşciliği yaşam felsefesi haline getirmiş grup; ikincisi ise, masaya oyun esnasında oturup bana bakabilecek misiniz pazarlığını kafadan koyan modeldir. Tabi ikinci grup ilk gruba oranla daha yeğdir.

 Yine de bu grubunda çok tasvip edilmeyen bir tavırla pişmiş kelle edasında sınır tanımayarak masada ki oyunculardan birisinin arkadaşı olmasından kuvvet alarak evlere şenlik bir halet-i ruhiyeyle laf salatası yapması söz konusudur. Yorum üzerine yorum yaparak bir nevi kafa şişirici adama dönüşüvermeleri çokta zaman almaz.

 Kahve kültürü yancılarıyla vardır. Lakin zaman gelimi oyuna yapılan müdahaleleri dizginleyemeyip oyunun içine sıçarlar. arada bir sus kardeşim müdahelesi yapılmalıdır bu adamlara. Yoksası baş ağrısıdır, oyunun haklanmasıdır oynadığından bir bok anlamamaktır.
Gaipten gelsin:
''8 koz maça!
ohaaa, elin 6 bile yapmaz!''

Oyunun hırsının artması, hesabın kabarmasına bağlı olduğu için en önemli görevleri olan "hesap kabartma" işinde uzmanlaşmıştır bunlar.

Heleki sigara yasağından sonra önemleri dahada artmıştır. "sen devam et ben bi tüttürüp geleyim"

 Ara sıra utanmadan dışarıdan tost veya döner bile söyleme yeteneğine sahip bu kişiler "batak" oyununu gerçek anlamda batağa dönüştürebilirler.

Kendi içlerinde gruplara ayrılırlar; tavla yancısı, okey yancısı, kağıt yancısı. 

Tavla yancıları çirkin kişilikteki insanlardır. Yedikleri içtikleri yetmezmiş gibi bir de istediği kişiye oyunu kaybettirme özelliğine sahiptir. "hooopp baba elindeki değirmen taşı değil zar. ne salladın aq! se bai dü! Koptu Ahmet'in ödü" gibi çirkin söylemlerle istediği kişiyi psikolojikman zayıflatıp oyundan düşürebilir.

Okey yancıları eğer sıkı muhabbetin olan kişilerse oyuna yüksek anlamda katkıları olabilir. Kaş-göz hareketleriyle eşinin döndüğünü, tek taşa olduğunu vb. kritik tüyoları size vererek oyun almanızı sağlayabilir.

En hayırsızı kağıtçılardır. Yancılığın ta kendisi olan bu kişiler tamamen kendilerini oralet içmeye odaklamış "oralet canavarlarıdır". Ara sıra işin dozunu kaçırıp "Ustaa! çatlat bakayım ordan bana bi sütlü nes!" nidasıyla insanı çileden çıkarır. Hayatında 3'ü bir aradayı poşet olarak bile görmemiş bu kişi Nestle'nin 50 yıllık arkadaşıymış gibi nescafe'ye "nes!" diye seslenir.

Batıl inançları olan oyuncuların kazanmalarında ve kaybetmelerinde büyük rolleri vardır. En büyük iyilikleri tabela tutarlar.

Minibüsün Dolduğuna İnanmayan Şoför

  Güzel yurdumun neredeyse bütün şoförlerinde olan olaydır bir türlü inanmazlar minibüsün dolduğuna her el edeni almak için dururlar eğer ki yolcular binemiyorsa arkaya dönüp:


 "Ablacım çocuğu kucağımıza alalım lütfen."  
  "Arkaya doğru ilerleyelim lütfen."  
  "Abi gel sen böyle otur." (minibüste paraların konulduğu vitesin yanında ki yer) gibi yerleştirmelerde yaparlar.


  Olası trafik kazalarında birden çok ailenin canını yakma heveslisi şofördür. Büyük şehirlerde halk otobüslerinde millet akraba oluyor resmen iki durak arasında amına goyim.

  Bunların minibüsün bagajından tabure çıkartıp gelenleri vardır. İnatla hala yer olduğunu tüm yolcu ahalisine ispat etme çabaları insana ana avrat düz gitmeyi kısa, patika yoldan öğretir. Bir de ayakta müşteri almanın yasak olduğu durumlarda bagaja bile koltuk koyduran versiyonları mevcuttur.


  "Şoför bey yeter, milleti kucağımıza mı alacağız?" tarzında bir soru yöneltildiğinde, hem sorunuz havada kalıyor, hem de minibüste ki en antipatik insan oluyorsunuz.


  Bas-konuş telefonla emniyet güçlerinden daha iyi muharebe yaparak polis kontrolü haberini aldıklarında sizden çömelmenizi, eğer yemeyecekse minibüsten inmenizi isteyecek minibüs şoförüdür.


  "Ücretleri yollayalım!"